PRATİK BİLGİLER

» Amortisman Sınırı
» Vergiden Müstesna Yemek Bedeli
» Emlak Vergisi Oranları
» Fatura Düzenleme Sınırı
» Değer Artış Kazançları İstisna Tutarları
» Kıdem Tazminatı Tavanı
» Usulsüzlük Cezalarına Ait Cetvel
» Yıllık Ücretli İzinler

MUH. STANDARTLARI

Ülke içinde kullanılan muhasebe standartlarını uluslararası standartlarla bütünleştirebilmek için 1995 yılından bu yana 43 uluslararası muhasebe standardı Türkiye’ye ...

T.C. RESMİ GAZETE

DUYURULAR

VUK DA VAZGEÇİLEN ALACAKLAR VE ÖZELLİK ARZ EDEN HUSUSLAR

 

 

 

I. Giriş

Ticari kazancın tespitinde geçerli olan tahakkuk esasının doğal bir sonucu olarak, vadeli mal veya hizmet satışlarında, bedeli tahsil edilmiş olmasa bile gelir doğabilmektedir. Haliyle de mükellefler, tahsil edememiş olmalarına rağmen bir mal ya da hizmet satışından kaynaklı olarak vergi ödenmesi durumuyla karşı karşıya kalabilmektedirler. Bu gibi durumlarda, gerçek vergi matrahına ulaşılmasına yönelik olarak, Kanun koyucu Vergi Usul Kanunu'nun 322- 324'üncü maddelerinde çeşitli hükümlere yer vermiştir.

Bu yazımızda, esas itibarıyla Vergi Usul Kanunu'nun (VUK) 324'üncü maddesinde düzenlenen "vazgeçilen alacak" müessesesi açıklanacak olmakla birlikte, konunun daha net anlaşılabilmesi için "vazgeçilen alacak"a paralel bir düzenleme olduğunu düşündüğümüz "değersiz alacak" müessesesine de değinilecektir.

Bu konu ile ilgili düzenlemeler, VUK'un "Alacaklarda ve Sermayede Amortisman" başlığı altında yapılmış olup, alacaklarda amortisman uygulaması; değersiz alacaklar, şüpheli alacaklar ve vazgeçilen alacaklar olarak üçlü bir ayrıma tabi tutulmuştur.

Değersiz alacaklarda, bir alacağın ticari ilişkide alacaklı yönünden hangi hallerde değersiz hale geldiği ve zarar olarak dikkate alınabilmesi için gereken şartların üzerinde durulurken; vazgeçilen alacaklarda ise borçlu yönünden uygulanması gereken işlemler üzerinde durulmakta ve bu alacağın borçlu tarafından ne zaman ve nasıl itfa edileceği düzenlenmektedir. Şüpheli alacaklar kısmında ise henüz tahsil olanağı ortadan kalkmamış alacaklar düzenlenmiştir.

II. Değersiz alacaklar

VUK'un "Değersiz Alacaklar" başlıklı 322'nci maddesi aşağıdaki gibidir:

"Kazai bir hükme veya kanaat verici bir vesikaya göre tahsiline artık imkan kalmayan alacaklar değersiz alacaktır.

Değersiz alacaklar, bu mahiyete girdikleri tarihte tasarruf değerlerini kaybederler ve mukayyet kıymetleri zarara geçirilerek yok edilirler.

İşletme hesabı esasına göre defter tutan mükelleflerin bu madde hükmüne giren değersiz alacakları, gider kaydedilmek suretiyle yok edilirler."

Mezkur maddenin yorumlanmasından anlaşılacağı üzere, bir alacağın değersiz alacak olarak addedilebilmesi için aşağıdaki şartlara dikkat edilmesi gerekmektedir:

  • Tahsil edilemeyen alacağın daha önceden hasılat olarak dikkate alınmış olması:

Ticari ve zirai kazançlarda tahakkuk esası geçerli olduğundan tahsil edilemeyen alacağın daha önceden hasılat olarak dikkate alınmış olması gerektiği yönünde görüşler bulunmaktadır. Nitekim Gelir İdaresi Başkanlığı tarafından verilen çeşitli özelgelerde bu yönde görüşler verildiği görülmektedir.

Örneğin 07.04.2014 tarihli ve 84098128-125[6-2012/928]-175 sayılı özelgede, "kredili olarak satılan mal veya hizmetin bedeli hasılat kaydedilmek suretiyle alacaklı tarafından vergi matrahına dahil edilirken, bu alacağın, çeşitli nedenlerle tahsilinin imkansız hale gelmesi durumunda Vergi Usul Kanunu'nda sayılan şartlarla değersiz alacak olarak kaydedilmesi mümkün bulunmakta " şeklinde görüş beyan edilmiştir.

Aynı şekilde şüpheli alacaklarla ilgili olarak Bursa Vergi Dairesi Başkanlığı tarafından verilmiş olan 01.04.2011 tarihli ve B.07:1.GİB.4.16.17.02-VUK-10-78-27 sayılı özelgede de "… bir alacağın ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olması için işletme kayıtlarına hasılat olarak girmesi … gerekir." ifadelerine yer verilmiştir.

Ancak diğer taraftan Kanun hükmünde böyle bir şarta yer verilmediği, bu nedenle hasılat yazılması şartının aranamayacağı yönünde de görüşler bulunmaktadır. Ancak bu tartışmalar daha çok şüpheli alacak konusunda yoğunlaşmıştır. Nitekim aşağıda yer verilen Danıştay kararları da şüpheli alacaklar ile ilgili olmakla birlikte bu yaklaşımın değersiz alacaklara da uygulanabileceği kanaatindeyiz.

Örnek kararlardan ilki Danıştay 4. Dairesinin 15.06.2010 tarihli, Esas No: 2009/2277 ve Karar No: 2010-3654 sayılı kararıdır. Söz konusu kararda "…. ticari faaliyetin bir unsuru olan ve icra yoluyla takip edilen alacaklara ilişkin olarak Kanunda öngörülen şüpheli alacak karşılığı ayırma koşulları olayda gerçekleşmiş olup, davacının imzaladığı faktoring sözleşmelerinin geri dönülebilir nitelikte olduğu ve söz konusu alacakların hasılat olarak kayıtlara intikal ettirilmediği gerekçesiyle karşılık ayrılamayacağı ileri sürülerek yapılan tarhiyatta ve bu tarhiyata karşı açılan davayı reddeden Vergi Mahkemesi kararında yasaya uyarlık bulunmamaktadır." ifadelerine yer verilmektedir. www.ozdogrular.com

 

Aynı Daire, 01.12.2014 tarihli ve Esas No: 2011/9550, Karar No: 2014/7465 sayılı kararında da aynı gerekçelerle İdarenin temyiz talebini reddederek, 3. Vergi Mahkemesinin 16.06.2011 tarihli ve Esas No: 2010/603, Karar No: 2011/2746 sayılı kararını onamıştır.

  • Alacağın değersiz alacak olarak değerlendirilip zarar yazılabilmesi için iş ile ilgisinin bulunması, kısacası ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olması gerekmektedir.
  • Bunun yanında alacağın gerçek bir faaliyete dayanması gerekir. Bu kapsamda işletmenin gerçek bir faaliyetine dayanmayan, ticari iş ve işletme ile ilgisi bulunmayan, işletmenin kârını etkilemeyen, işletme sahibinin şahsi nitelikteki alacaklarının değersiz hale gelmeleri durumunda bu nitelikteki alacakların gider kaydedilmesi mümkün değildir.

Nitekim bu hususta Danıştay Dördüncü Dairesinin 25/11/1976 gün ve 1976/1927 Esas ve 1976/3085 Karar Sayılı kararı"Şüpheli alacak karşılığı ayrılarak gider yazılması kabul edilmeyen ticari mahiyette olmayan alacaklar için, değersiz alacak olarak gider yazılması da mümkün değildir"şeklindedir.

  • Yasal düzenleme gereği, tahsil edilemeyen ve tahsil edilme olanağının bulunmadığı konusunda yargı kararı veya ispatlayıcı belge bulunan alacağın, tahsil olanağının ortadan kalktığı tarihte ilgili sonuç hesabına intikal ettirilmesi gerekir. Çünkü VUK' un 322'nci maddesinde"….değersiz alacaklar bu mahiyette girdikleri tarihte…."denilmektedir. [1]
  • Değersiz alacak; kaybedilmiş, tahsiline artık imkân kalmamış, değeri sıfıra inmiş bir alacaktır. Nitekim mezkur maddede yer alan"…yok edilirler" ifadesinden anlaşılması gereken bir alacağın değersiz hale gelmesi, bu surette artık o alacağın tahsil imkanının kalmadığı konusunun kesinleşmesidir.
     

Görüldüğü üzere değersiz alacak; kaybedilmiş, tahsiline artık imkân kalmamış, değeri sıfıra inmiş bir alacak olup, kanuni düzenlemeye göre alacağın tahsil imkanının kalmadığının, kazai bir hükümle veya kanaat verici bir vesika ile tevsik edilmesi icap etmektedir.

Kazai bir hükümden anlaşılması gereken, alacağın tahsili için kanun yollarına başvurulmuş olması, icra takibinin yapılmış bulunması, bu müracaatlar ve takipler sonunda, alacağın ödenmeyeceğine veya paranın talep edilmesinin imkansız olduğuna hâkim tarafından hükmedilmiş olmasıdır.

Kanaat verici vesika teriminden ise ödemeyi imkânsız hale getirmiş hal ve sebepler sonucu ortaya çıkmış belgeler anlaşılmalıdır. Kanaat verici vesikalar kanunda tanımlanmış olmamakla beraber, uygulamada görüş birliği bulunan bazı vesikalar şunlardır: [2]

  • Alacaktan vazgeçildiğine ilişkin konkordato anlaşması,
  • Mahkeme huzurunda alacaktan vazgeçildiğine ilişkin düzenlenmiş belgeler,
  • İcra memurluğu tarafından düzenlenmiş, borçlunun adresinin saptanamaması nedeniyle icra takibat dosyasının kaldırıldığını ve yasal süresi içerisinde yenileme talebinde de bulunulmadığını gösteren yazı,
  • Borçlunun dolandırıcılıktan mahkum olması ve herhangi bir malvarlığının olmadığını gösteren resmi belgeler,
  • Ticaret mahkemesince borçlu hakkında verilmiş ve ilgili masa tarafından tasfiyeye tabi tutulmuş bulunan iflas kararına ilişkin belgeler,
  • Borçlunun icra takibine ilişkin davayı kazandığına dair belgeler,
  • Gerek doğuşu gerekse vazgeçilmesi bakımından belli ve inandırıcı sebepleri olmak şartıyla alacaktan vazgeçildiğini gösteren anlaşmalar (Alacaklının tek taraflı irade beyanı ile alınmasından vazgeçilen alacakların, değersiz alacak olarak zarar kaydı mümkün değildir),
  • Borçlunun mal varlığını bırakmadan öldüğüne ilişkin resmi belgeler.

Buna ilaveten, Gelir İdaresi Başkanlığı tarafından verilen, 02.11.2009 tarihli ve B.07.1.GİB.0.01.29/2978-322-68 sayılı özelgede de benzer vesikalara yer verilmiştir. Söz konusu özelgede ayrıca kanaat verici vesika olarak kabul edilemeyecek olan bazı belgelerle ilgili açıklamalar da yapılmıştır. Buna göre;

  • Şirketin avukatının alacağın takibi için yapılan işlemlerin akamete uğradığı (sonuçsuz kaldığı) yolundaki görüşü,
  • İcra müdürlüğünden alacaklının talebiyle alınan ve o güne dek herhangi bir tahsilat yapılmadığına dair derkenar (yazıyla eklenen ifade),
  • Aciz vesikası,

alacağın değersiz hale geldiğinin göstergesi olarak kabul edilmemektedir.

Bu noktada hatırlatmak isteriz ki, alacağın tahsil güçlüğünün objektif ve inandırıcı belgelerle ortaya konması değersiz alacak uygulaması bakımından büyük önem taşımaktadır. Aksi takdirde alacakların tahsilinin mümkün olmadığının takdiri mükellefe bırakılmış olur. Böyle bir boşluk bırakmamak amacıyla Kanun koyucu değersiz hale geldiği ileri sürülen alacağın ciddi olarak takip edildiğine ilişkin çabaların kazai bir hüküm veya kanaat verici bir vesika ile tevsikini öngörmüştür.

III. Vazgeçilen alacaklar

Alacaklısı tarafından değersiz alacak niteliğine sahip olan alacakların borçlusu için vazgeçilen alacak niteliğinde olduğunu değerlendirmekteyiz. Yukarıda da belirtildiği üzere, VUK' un 324'üncü maddesinde, bu durumda borçlu yönünden uygulanması gereken işlemler düzenlenmiştir. Söz konusu madde aşağıdaki gibidir:

"Konkordato veya sulh yoluyla alınmasından vazgeçilen alacaklar, borçlunun defterlerinde özel bir karşılık hesabına alınır. Bu hesabın muhteviyatı alacaktan vazgeçildiği yılın sonundan başlayarak üç yıl içinde zararla itfa edilmediği takdirde kâr hesabına naklolunur."

VUK'da vazgeçilen alacakların ayrı bir madde ile düzenlenmiş olmasının temel amacı, bu tür alacaklarda borçlu yönünden uygulanması istenen işlemin belirlenmesidir. VUK'un 324'üncü maddesinde "konkordato veya sulh yoluyla alınmasından vazgeçilen alacaklar" olarak tanımlanan alacakların esasen, "kanaat verici vesika" olmaları nedeniyle, VUK'un 322'nci maddesine göre değersiz alacaklar olarak değerlendirilmesi mümkündür. [3]

Nitekim, Hesap Uzmanları Kurulu Danışma Komisyonu'nun 20.03.1972 tarihli bir kararında aşağıdaki ifade yer almaktadır:

"Alacaklarda amortisman o alacağın tasarruf değerinin kaybolması halinde mümkündür. Bunun dışında bir itfa mekanizması düşünülemez. Kanun koyucu alacakların amortismanında iki şekil kabul etmiştir. Bunlardan biri değersiz alacaklar diğeri ise şüpheli alacaklardır. Kazai bir hükme ve kanaat getirici bir vesikaya göre tahsiline artık imkan kalmayan bir alacaktan vazgeçme hali 322'nci maddenin içindedir. Kanun koyucu 322'nci maddeye göre vazgeçme yolu ile değersiz olan bir alacağın alacaklısı tarafından zarar yazılmasını kabul ederken karşı tarafı da düşünmüş ve bunun borçlu tarafından kâra alınmasını istemiştir. Bu sebeple 324'üncü madde vazgeçilen alacağın borçlunun defterlerinde ne şekilde gösterileceğini hükme bağlamaktadır. Bu madde diğer bir itfa maddesi olmadığı gibi alacaklı ile de ilgili değildir."

Buna ilaveten, Gelir İdaresi Başkanlığı tarafından verilen, 21.06.2012 tarihli ve B.07.1.GİB.4.34.19.02-019.01.1952 sayılı özelgede, "Anılan Kanun'un ‘Vazgeçilen Alacaklar' başlıklı 324'üncü maddesinde ‘Konkordato veya sulh yoluyla alınmasından vazgeçilen alacaklar, borçlunun defterlerinde özel bir karşılık hesabına alınır. Bu hesabın muhteviyatı alacaktan vazgeçildiği yılın sonundan başlayarak üç yıl içinde zararla itfa edilmediği takdirde kar hesabına naklolunur.' hükmüne yer verilmiştir. Madde metninden de anlaşılacağı üzere vazgeçilen alacaklar için borçlu tarafından karşılık ayrılması öngörülmüş olup alacaklı için herhangi bir düzenlemeye yer verilmemiştir.

Bu itibarla, hizmet taahhüdü karşılığı olarak navlun avansı ödemesinde bulunduğunuz şirketin, taahhüdünü yerine getirmemesi ve 2011 yılında faaliyeti durdurması nedeniyle tahsil imkânı kalmadığını belirttiğiniz alacağınız için yukarıda açıklaması yapılan madde hükümlerini yerine getirdiğiniz takdirde Vergi Usul Kanunu'nun 322 veya 323'üncü maddelerine göre hareket etmeniz mümkün bulunmaktadır. Anılan Kanun'un 324'üncü maddesinde ise vazgeçilen alacaklar için borçlu tarafından karşılık ayrılması öngörülmüş olup alacaklı için herhangi bir düzenlemeye yer verilmemesi nedeniyle anılan madde hükmünün durumunuza uygulanabilmesi mümkün bulunmamaktadır."

şeklinde görüş beyan edilmiştir.

Madde metninde açıkça ifade edilmemiş olmakla birlikte, vazgeçilen alacak müessesesinin en önemli şartlarından bir tanesinin borçlunun mali zorluk içerisinde olması olduğunu düşünüyoruz. Diğer bir ifade ile borçlunun borcunu ifa edememesinin sebebinin imkansızlık olduğunun kanıtlanmasının, alacağın vazgeçilen alacak niteliğini kazanması için büyük önem arz ettiği kanaatindeyiz. Aksi halde, mali zorluk içerisindeki borçluya kolaylık sağlamak amacıyla ihdas edilmiş bu müessesenin, özellikle ilişkili firmalar arasında, kötüye kullanımına kapı açılmış olmaktadır. Zira bu müessese ile borçluya bir gelir unsurunu öteleme ve/veya zarar ile mahsup etme imkanı sağlanmaktadır.

Vazgeçilen alacak müessesesi ile ilgili iki önemli husus olan tahsil imkansızlığı ve üç yıllık sürenin hangi yıldan başlayacağı durumları ile ilgili Gelir İdaresi Başkanlığı tarafından verilen, 07.04.2014 tarihli ve 84098128-125[6-2012/928]-175 sayılı özelgede,

"Bu hüküm ve açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, kredili olarak satılan mal veya hizmetin bedeli hasılat kaydedilmek suretiyle alacaklı tarafından vergi matrahına dahil edilirken, bu alacağın, çeşitli nedenlerle tahsilinin imkansız hale gelmesi durumunda Vergi Usul Kanunu'nda sayılan şartlarla değersiz alacak olarak kaydedilmesi mümkün bulunmakta, borçlu ise ödemeyeceği tutar için karşılık hesabı açmakta ve üç yıllık sürede zararla mahsup edilemeyen tutar kâr hesabına aktarılmaktadır. Örneğin 2011 yılında karşılık hesabına alınan tutarların 2011-2012-2013 hesap dönemine ait zararlara mahsup edilmesi, zararla itfa edilemeyen özel karşılık tutarlarının ise üçüncü yılın sonunda (2013) kâr hesaplarına intikal ettirilmesi gerekmektedir.

Öte yandan, Vergi Usul Kanunu'nun 324'üncü maddesinin gerekçesinde; alacaklıların, iflas halinde veya mali müzayaka durumunda bulunan ve borçlarını ödeyemeyecek hale gelen mükelleflerden olan alacaklarından konkordato veya sulh yoluyla kısmen veya tamamen vazgeçmeleri halinde, vazgeçilen alacağın borçlu kurum tarafından 3 yıl içinde zararla itfa edilmesi kaydıyla kâr sayılmayacağı belirtilmiştir.

Dolayısıyla, borcun ticari işlemlerden kaynaklanan bir borç niteliği taşıması ve şirketinizin iflas veya mali zorluk nedeniyle borçlarını ödemeyecek duruma gelmiş olması halinde vazgeçilen alacak için karşılık ayrılması mümkün olup şirketiniz tarafından özel karşılık hesabına alınan tutarların 2011-2012-2013 hesap dönemine ait zararlara mahsup edilmesi, zararla itfa edilemeyen özel karşılık tutarlarının ise üçüncü yılın sonunda (2013) kâr hesaplarına intikal ettirilmesi gerekmektedir."

şeklinde görüş beyan edilmiştir.

Özelgeden de görülebileceği üzere Mali İdarenin de konuya yaklaşımı görüşümüze paralellik göstermektedir. Bahsi geçen 07.04.2014 tarihli ve 84098128-125[6-2012/928]-175 sayılı özelgede, VUK'un 324'ncü maddesinin gerekçesine gidilmiş vealacaklıların iflas halinde veya mâli müzayaka durumunda bulunan ve borçlarını ödeyemeyecek hale gelen mükelleflerden olan alacaklarından konkordato veya sulh yoluyla kısmen veya tamamen vazgeçmeleri halinde, vazgeçilen alacağın borçlu kurum tarafından 3 yıl içinde zararla itfa edilmesi kaydıyla kâr sayılmayacağı belirtilmiştir.

Madde hükmünde de belirtildiği üzere, sadece konkordato ya da sulh yoluyla tahsilinden vazgeçilen alacaklar VUK'un 324'üncü maddesi kapsamına dahil olabilmektedir. Bu noktada mezkur maddede geçen "sulh" ve "konkordato" kavramlarının neler olduğuna değinmekte fayda bulunmaktadır.

Konkordato, ödeme güçlüğü içinde bulunan borçlunun alacaklılar ile yargı önünde anlaşmak suretiyle borcun anlaşılan kısmının ödenmesinden kurtulduğu bir sistem olup, konkordatoya ilişkin düzenlemeler İcra ve İflas Kanunu'nun 285 ve 309'uncu maddelerinde yapılmış bulunmaktadır. Konkordato anlaşmasının geçerli olabilmesi için alacaklıların üçte ikisine isabet eden kısım tarafından imzalanmış olması gerekmektedir. Kısacası konkordatoda borçlunun zor durumda olma hali ve alacağın tahsilinin imkansız olma hali açıktır.

Sulh kavramı ise 04.02.2011 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nda (HMK) tanımlanmış olup bu Kanun öncesinde literatür ve yargı kararları ışığında çeşitli tanımlamalar yapılmaktaydı. Mezkur Kanun'un 313'üncümaddesinde, sulhun görülmekte olan bir davada, tarafların aralarındaki uyuşmazlığı kısmen veya tamamen sona erdirmek amacıyla, mahkeme huzurunda yapmış oldukları bir sözleşme olduğu, ancak tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri uyuşmazlıkları konu alan davalarda yapılabileceği, dava konusunun dışında kalan hususların da sulhun kapsamına dâhil edilebileceği ve şarta bağlı olarak da yapılabileceği hüküm altına alınmıştır.

Sulh yolu alacağın normal takip sonunda tahsil edilemeyecek olmasına bağlıdır. HMK'nın 313'üncü maddesinde "tarafların aralarındaki uyuşmazlığı" hükmüyle de alacağın normal takip sonunda tahsil edilememesi durumunda sulh yoluna başvurulması gerektiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla imkânsızlık halinin sulh yolunda aranması ticari hayatın gerçeklerinin doğal bir gereğidir.

Yukarıda yer verilen açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, konkordatoda, tahsil imkansızlığı hali açıktır. Bu durumun sulh yolunda da aranması madde mantığının ve maddenin "konkordato veya sulh" müesseseleri biçiminde düzenlenmiş olmasından kaynaklı olan bir zorunluluktur.

IV. SONUÇ

Yazımızda öteden beri tartışmalara konu olan "vazgeçilen alacak" müessesesine yer verilmiş olup, konu Gelir İdaresi Başkanlığı tarafından verilen güncel muktezalar ile tekrar yorumlanmaya çalışılmıştır.

Özetle, VUK'un 324'üncü maddesinde düzenlenen "vazgeçilen alacak" müessesesinin 322'nci maddede düzenlenen "değersiz alacak" müessesesinin borçlu tarafındaki yansıması olduğu, dolayısıyla vazgeçilen alacaktan bahsedilebilmesi ve doğan gelir unsurunun 3 yıl ötelenebilmesi ve/veya zarar ile mahsup edilebilmesi için Maliye Bakanlığı'nın da bu konuda vermiş olduğu görüşler çerçevesinde alacağın tahsilinin imkansız olması, borçlunun mali zorluk sebebiyle borçların ödenemeyecek duruma gelmiş olması ve bu hususun konkordato veya sulh yolları ile tevsik edilebilir olması gerektiği kanaatindeyiz.

------------------------------------------------------------------------------------------

KAYNAKÇA:

 

[1] Gelir İdaresi Başkanlığının 21.06.2012 tarihli ve B.07.1.GİB.4.34.19.02-019.01.1952 sayılı muktezası

[2] Gelir İdaresi Başkanlığının 07.04.2014 tarihli ve 84098128-125[6-2012/928]-175 sayılı muktezası

[3] Gelir İdaresi Başkanlığının 17.04.2014 tarihli ve 11395140-105[322-2012/VUK-1-…]-1015 sayılı muktezası

[4] Gelir İdaresi Başkanlığının 02.11.2009 tarihli ve B.07.1.GİB.0.01.29/2978-322-68 sayılı muktezası

[5] Danıştay Dördüncü Dairesinin 25/11/1976 tarihli kararı, Esas No: 1976/1927, Karar No: 1976/3085

[6] 12.01.2011 tarihinde kabul edilen 6100 sayılı Kanun 04.02.2011 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanmıştır.

[7] ŞAHİN, Tuğba, "Dönem Sonu İşlemleri: Vergi Hukukunda Değersiz Alacak Ve Vazgeçilen Alacak Kavramları " Vergide Gündem Dergisi, Şubat, 2005

[8] BAKBAK, Bora, Vergi Usul Kanununa Göre Değersiz Alacaklar ve Vazgeçilen Alacaklar, www.ismmmo.org.tr

[9] Erkan, Mehmet; "Vergi Hukukunda Değersiz ve Vazgeçilen Alacaklar", Vergi Dünyası, S. 232, Aralık 2000

[10] Gelir İdaresi Başkanlığının 21.02.2012 tarihli ve B.07.1.GİB.4.34.19.02-019.01-677 sayılı muktezası

[11] YÜCEL, Mehmet,"Vergi Usul Kanunu'na Göre Değersiz Alacaklar, Değersiz Alacak Yoluyla Gider Yazılabilme Koşulları, Özellik Arz Eden Hususlar ve Muhasebeleştirilmesi", İSMMMO, Mali Çözüm, Mayıs-Haziran, 2011

[12] "Değersiz ve Vazgeçilen Alacaklar Hakkında Açıklamalar ve Muhasebeleştirme Usulleri" ,www.vergi.tc/

[13] ÖZBALCI, Yılmaz, Vergi Usul Kanunu Yorum ve Açıklamaları, Ankara 2004, s. 847.

[14] ÖZYER, Mehmet Ali, Açıklama ve Örneklerle Vergi Usul Kanunu Açıklamaları Uygulaması, Temmuz, 2014

[15] KILINÇ, Melike, Şüpheli Ticari Alacak Karşılıkları ve Değersiz Alacaklarda Gelinen Son Nokta, Vergide Gündem Dergisi, Ekim, 2010

[16] Yargıç, Bora, Vergi Usul Kanunu'nda Değersiz ve Vazgeçilen Alacak Uygulaması, Vergide Gündem Dergisi, Ocak, 2009

[17] Danıştay Dördüncü Dairesinin 01.12.2014 tarihli kararı, Esas No: 2011/9550, Karar No: 2014/7465

 



[1] BAKBAK, Bora, Vergi Usul Kanununa Göre Değersiz Alacaklar ve Vazgeçilen Alacaklar, www.ismmmo.org.tr

[2] Gelir İdaresi Başkanlığının 21.06.2012 tarihli ve B.07.1.GİB.4.34.19.02-019.01.1952 sayılı muktezasında, uygulamada görüş birliği bulunan kanaat verici vesika örneklerinden pek çoğu yer almaktadır.

[3] BULUT, Nusret, KONAK, Özcan,  "Sorular&Yanıtlar - Vergi Hukuku", Vergi Dünyası S.5, Ekim 2009